Loading...
15.06.2022

Siyasetçilere Yönelik Eleştirinin Sınırı Özel Kişiler İçin Olan Sınırlardan Daha Geniştir

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi
25. Hukuk Dairesi 
E. 2017/830
K. 2017/865
T. 14.9.2017

DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda davanın kabulüne dair hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1994-2009 tarihleri arasında üç dönem müddetle Ankara Keçiören İlçesi Belediye Başkanlığı yaptığını, 30.03.2014 tarihli mahalli idareler seçimlerinde de Keçiören Belediye başkan adayı olduğunu, davalının seçim öncesi, bir sosyal medya iletişim aracı olan Twitter`da 16.01.2014 tarihinde müvekkili hakkında "Pazar eşkiyası Turgut Altınok, ben sana aday olamazsın demedim adam olamazsın demiştim, yine haklı çıktım" şeklinde müvekkilini hedef alan, her türlü eleştiri sınırlarını ihlal eden, şahsiyet haklarına saldırı kastıyla ağır, tahammül edilmesi imkansız, şeref, haysiyet ve onuruna yönelik hakaretleri içeren bir tweet paylaşmak ve çok geniş kitlelere ulaşmak suretiyle onun toplum nezdinde aşağılanmasına ve küçük düşürülmesine sebebiyet verdiğini, olayı müteakip Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Bilişim Suçlarına yapılan başvuru sonucunda, davalı hakkında Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi`nin 2014/1227 Esas sayılı davası ile yapılan yargılama sonunda davalının suçu sabit görülerek 03.03.2015 tarih ve 2015/400 Sayılı kararla cezalandırıldığını, müvekkili aleyhinde bir sosyal paylaşım ağında, seçim arifesinde pek çok seçmenin göreceği şekilde tweet paylaşarak kendisini aşağılayıp, kişilik haklarına saldıran ve ayrıca kendisinin huzur ve ruhsal sükununu bozan davalı hakkında eldeki davanın açılması zorunluluğu doğduğunu belirterek, 5.000TL manevi tazminatın eylem tarihi olan 16.01.2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin paylaştığı tweetin davacının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, küçük düşürücü amaçlı da olmadığını, manevi tazminata karar verebilmek için manevi acının önemli ve sürekli olması gerektiğini, huzuru bozmayan önemsiz ve geçici elem, manevi acının tazminata hak vermeyeceğini, davacının iddia edilen boyutta bir zararının söz konusu olmadığını, davaya konu edilen beyanın eleştiri hakkının kullanılması mahiyetinde olduğunu, ifade özgürlüğünün AİHS ile koruma altına alındığını ve demokratik toplum ve düzenin gereği olduğunu, siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere katlanması gerektiğini ve davacının siyaset ile uğraştığı herkesçe bilinen bir gerçek olduğunu, müvekkilinin davacının kişilik haklarını ihlal etme kastı bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ : Mahkemece, davalının www.twitter.com isimli sosyal paylaşım sitesinde kendisine ait olan Emrah Kabadayı isimli profilden “Pazar Eşkiyası Turgut Altınok Ben sana aday olamazsın demedim, Adam olamazsın demiştim. Yine haklı çıktım” şeklindeki sözleriyle davacıyı küçük düşürdüğü, onu aşağıladığı, böylece davacının kişilik haklarını ihlal ettiği, davacı siyasetçi olsa da davalının paylaştığı sözlerin eleştiri sınırlarını aşmış olup davacının kişilik haklarını hedef aldığından tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yazının meydana getirdiği ihlalin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde, davacının talebi makul görüldüğünden davanın kabulüyle 5.000TL manevi tazminatın haksız eylem tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ödetilmesine karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde;

1-) Müvekkili tarafından paylaşılan tweetin ifade özgürlüğü sınırları dahilinde olup hukuka aykırı olmadığını, davacının manevi bir zarara da uğramadığını, dolayısıyla manevi tazminat ödetilmesi unsurlarının oluşmadığını,

2-) Mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarının yüksek olduğunu, davacının zenginleşmesine neden olacağını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR : Dava konusu olayda manevi tazminat ödetilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı ve hüküm altına alınan tazminat tutarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI, DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Dava, kişilik haklarının zedelenmesinden dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davacı, davalının bir sosyal paylaşım sitesinde kendisi hakkında yazdıkları sebebiyle kişilik haklarının zedelendiğini iddia ederek 5.000TL manevi tazminat ödetilmesini istemiş olup, davalı paylaşımın davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediğini savunmuştur. Mahkemece, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği kanaatine varılarak davanın kabulüne karar verilmiş olup süresi içinde davalı vekili tarafından yukarda yazılı sebeplerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Davacının, kişisel itibarının korunması meşru amacıyla eldeki davayı açtığı, buna göre davanın kanuni dayanağının Anayasanın 17. maddesi, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu olduğu tespit edilmiştir.

Anayasa`nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa`nın 17. maddesinde yer alan "manevi varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. ( Anayasa Mahkemesi Başvuru No: 2013/1123, 02/10/2013, paragraf 33) Başka bir deyişle kişisel itibarının korunması hakkı, Anayasa`nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması altındadır ve şeref ve itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan yayınlara karşı bireyin korunmaması halinde Anayasa`nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir.

İlgili diğer kanun maddeleri şöyledir.

Türk Medeni Kanunu 24. madde “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır."

Türk Borçlar Kanunu 58. madde “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

Davalı, davaya konu edilen ifadenin düşünce özgürlüğü hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır.

Anayasamızın 25. maddesi uyarınca “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. AİHS`nin 10. maddesinde “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir....” hükmü bulunmaktadır.

Davalı hakkında davaya konu edilen sosyal paylaşım sitesindeki ifadelerinden ötürü hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.

Ankara 33. Asliye Ceza Mahkemesi`nin 2014/1227 Esas 2015/400 Karar sayılı dosyasında, katılanın Turgut Altınok, sanığın Emrah Kabadayı, suçun sesli yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret, suç tarihinin 16.01.2014 olduğu, sanığın katılana karşı “Pazar eşkiyası Turgut Altınok ben sana aday olamazsız demedim adam olamazsın demiştim yine haklı çıktım” şeklinde twet göndermek suretiyle hakaret suçunu işlediği anlaşılmakla netice olarak 1.800TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği görülmüştür.

Ceza dava dosyasında her ne kadar davalı, davacıya yönelik hakaret suçundan yargılanmış ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 2014/17625 esas 2015/14873 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder nitelikte bir hüküm olmadığından hukuk yargıcı yönünden ortada bağlayıcı nitelikte bir ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır.

Davacı, dava dilekçesinde de beyan ettiği üzere 1994-2009 yılları arasında Ankara`nın Keçiören ilçesinde belediye başkanlığı yapmış bir siyasetçidir. Dava konusu olan ifadeler, 30.03.2014 tarihinde yapılacak olan yerel seçimlerde davacının bir kez daha belediye başkanlığına aday olmasından sonra internet ortamında paylaşılmış olup seçimlerin yaklaştığı bir dönemde, seçmenlerin siyaset ve siyasetçiler hakkında yorum ve eleştirilerde bulunmaları demokratik hakları olup, söz konusu ifadelerin yazıldığı zaman diliminden bağımsız olarak değerlendirilmesi doğru olmayacaktır.

Aynı zamanda davacının daha önce üç dönem belediye başkanlığı yaptığı yeni seçimler öncesinde yeniden belediye başkanlığına aday olduğu, davalının Ankara/Keçiören`de yaşayan bir seçmen sıfatı taşıdığı unutulmadan davalının paylaşımının ifade özgürlüğü sınırlarını aşıp aşmadığının değerlendirilmesi gereklidir.

Davalı ceza yargılaması sırasında retweet yaparak paylaştığını kabul ettiği ifadesinde “Pazar Eşkiyası Turgut Altınok Ben sana aday olamazsın demedim, Adam olamazsın demiştim. Yine haklı çıktım” demiştir.

İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun önemli özelliklerinden biri olup, toplumun ilerlemesinin ve her bir bireyin gelişmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Bu özgürlük AİHS`nin 10/2.maddesine tabi olmak kaydıyla, sadece olumlu karşılanan ya da kimseye saldırgan gelmeyen ya da insanların kayıtsız kalabildiği “bilgi” ve “fikirler” için değil, Devlet veya halkın herhangi bir kesimi için saldırgan görünen sarsıcı nitelik taşıyan ya da rahatsız edici olan fikirler için de geçerlidir (AİHM nin Handysıde V.Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, Başvuru No: 5493/72, Seri A No. 24, s.23, paragraf 49). Çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın "demokratik bir toplum" olamaz. 10.maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (AİHM nin Pakdemirli-Türkiye Davası, Başvuru No:35839/97).

İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme`nin 10.maddesinin 2.fıkrasında ifade edilmiştir. Hukuken öngörülmüş olma ve meşru amaçlar kapsamında ifade özgürlüğünün sınırlandırılması mümkündür.

Hukuken öngörülebilen bir ifade özgürlüğü sınırlandırılması için meşru bir amacın bulunup bulunmadığının tartışılması gereklidir. AİHS`nin 10.maddesinin 2.fıkrasına göre “bu özgürlüğün kullanılması, …demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin otorite ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağı sorunudur (Hukuk Genel Kurulunun 28.03.2014 gün ve E:2013/4-768, K:2014/402 Sayılı ilamı)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`ne göre; siyasetçilere yönelik eleştirinin sınırı özel kişiler için olandan daha geniştir ve siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü siyasetçi zorunlu ve bilinçli olarak eylem ve davranışlarını gazetecilerin ve vatandaşların kontrolüne açık bırakmakta, kamuoyuna mal olmuş kişiler haline gelmeyi bilerek tercih etmektedir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de 2014/8386 Esas 2015/3689 Karar sayılı ilamında “...davacının siyasi kimliği sebebiyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerektiğinden bu şartlar altında ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı...” demiştir.

Bu ilkeler ışığında somut olaya baktığımızda, davacının üç dönem belediye başkanlığı yapmış bir siyasetçi, davalının ise davacının adaylığını koyduğu seçim çevresinde yaşayan bir seçmen olduğu, davacının siyaseti seçmekle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin dediği gibi bilinçli olarak eylem ve davranışlarını vatandaşların kontrolüne açık bıraktığı, davaya konu paylaşımın davacının yeni seçimler öncesinde yeniden belediye başkanlığına aday olduğu bir ortamda yapıldığı değerlendirildiğinde, ortaya çıkacak kamusal yarar sebebiyle davacının sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Davacı, davalının paylaşımlarına karşı yazılı ve görsel basını kullanarak cevap verebilecek imkanlara da sahiptir.

Davalı eleştirilerini dile getirirken doğrudan, açık ve somut bir isnatta bulunmamış, daha çok subjektif değerlendirmeleri niteliğindeki ifadeleri kullanmıştır. Bu sırada ağır olarak nitelendirilebilecek bir kelime kullanmış olsa da, bu ifadenin davacının belediye başkanlığı yaptığı dönemde gösterdiği siyasi tutum ve davranışlara yönelik bir eleştiri olduğu, davacının bizzat kişilik haklarını hedef almadığı değerlendirilmiştir. Bu şartlar altında davalının ifade özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir demokratik bir toplum için gereklilik bulunmadığı anlaşıldığından davalının istinaf başvurusunun kabulüyle HMK 353/1-b-3 maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

A-)Davalı tarafın istinaf başvurusunun duruşma yapılmadan KABULÜ ile, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi`nin 21/03/2017 gün ve 2015/418 Esas, 2017/142 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,

B-)Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 353.maddesinin 1.fıkrası (b) bendinin 3. maddesi uyarınca yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla;

1-)Manevi tazminat davasının REDDİNE,

2-)492 Sayılı Harçlar Kanunu`na ekli (1) sayılı tarife gereğince; alınması gerekli 31,40TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 85,39TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 53,99TL karar ve ilam harcının talep halinde davacıya iadesine,

3-)492 Sayılı Harçlar Kanunu`na ekli (1) sayılı tarife gereğince; istinaf kanun yolu başvurusu sırasında peşin alınan 344,55TL istinaf karar ve ilam harcının talep halinde davalıya iadesine,

4-)Davalı tarafça istinaf kanun yolu sırasında yapılan 36,80TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-)Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 326/1 maddesi uyarınca, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,

6-)Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 332/3.maddesi uyarınca, hükümden sonraki yargılama giderlerinin davacı tarafa yüklenmesine,

7-)Davalı, vekil ile temsil edildiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.980TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

8-)Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 333.maddesi uyarınca, yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesinden sonra iadesine,

Dair, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 362.maddesi gereğince; miktar veya değeri kırkbir bin beş yüz otuz (41.530) Türk Lirasını geçmeyen davalara dair kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile kesin olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 14/09/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.