Loading...
06.06.2022

Özürlü Doğan Bebek Davası Hakkında

T.C. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu
E. 2007/2113
K. 2011/1468
T. 24.11.2011

    ÖZET : Davacıların Samsun Doğumevi ve Çocuk Bakımevi Hastanesinde dünyaya gelen oğullarının yetersiz sağlık hizmeti verilmesi nedeniyle zihinsel ve bedensel özürlü doğması sonucu uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. İdare Hukuku ilkeleri ve Danıştay`ın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararının tazmini, ancak idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, uyuşmazlıkta davalı idarenin tazminle yükümlü tutulması için, hastanın bedensel ve zihinsel özürlü olarak doğmasına, davalı idarenin ağır hizmet kusurunun neden olduğunun bilimsel verilere dayalı ve kesin olarak saptanması gerekmektedir. Gerek idare Mahkemesi kararına dayanak oluşturan bilirkişi raporunda gerekse Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu kararında, hastanın zihinsel ve bedensel özürlü olarak doğmasına, davalı idarece sunulan sağlık hizmetinin kusurlu işlemesinin sebep olduğu yolunda bir değerlendirme yer almadığından, hakkaniyet gereği tazminat isteminin kısmen kabulü yolunda verilen ısrar kararında hukuki isabet görülmemiştir.

    İstemin Özeti : 1.3.2007 günlü, E:2007/185, K:2007/225 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare ve davacılar tarafından karşılıklı olarak istenilmektedir.

    Davalı İdarenin Savunmasının Özeti : Savunma alınmamıştır.

    Davacıların Savunmasının Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

    Danıştay Tetkik Hakimi Burakhan Melikoğlu`nun Düşüncesi : Davacı temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddi, davalı idare temyiz isteminin kabulü ile kararın kabule ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    Danıştay Savcısı Nevzat Özgür`ün Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için,

    2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

    Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile ısrar kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

    KARAR : Dava, davacıların Samsun Doğumevi ve Çocuk Bakımevi Hastanesinde dünyaya gelen oğulları ...`nin yetersiz sağlık hizmeti verilmesi nedeniyle zihinsel ve bedensel özürlü doğması sonucu uğranıldığı iddia edilen 120.000,00.-TL maddi ve 250.000,00.- TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

    Samsun idare Mahkemesinin 29.12.2003 günlü, E:2001/739, K:2003/1433 sayılı kararıyla; on saatlik doğum eyleminin kalan 1/3 lük diliminde anne ...`ye yapılan müdahale sürecinde doğumun normal koşullarda seyrettiği yolundaki hekim değerlendirmesinin ultrasanografik yönteme dayalı olmayışı nedeniyle apgar skoru düşüklüğü bulgusu olan anoksik doğuma canlandırma ekibinin eşlik edemediği, bu koşulun sağlanmayışının sağlık hizmetinin eksik ve kusurlu işlediğine karine teşkil ettiği, ancak hamilelik döneminde düzenli kontrollerini yaptırmayan ve doğum eyleminin başlamasından çok sonra hastaneye müracaat eden anne ...`nin kusurunun da mevcut hizmet kusurunun sonuçları hakkında belirsizlik yarattığı dikkate alındığında, her iki tarafın olaydaki kusurunun 1/2 olarak belirlenmesinin hakkaniyet gereği olduğu gerekçesiyle, bilirkişi incelemesi sonucu hesaplanan zarar tutarı ve tarafların kusur oranları dikkate alınarak, 110.000,00.-TL maddi tazminat ile 12.000,00.-TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin istemlerin ise reddine karar verilmiştir.

    Anılan karar, taraflarca karşılıklı olarak temyiz edilmesi sonucunda, Danıştay Onuncu Dairesinin 21.2.2006 günlü, E:2004/8629, K:2006/1464 sayılı kararıyla; davacının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hususların, mahkeme kararının, davanın reddine ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği; Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı; idarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusurunun; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde ortaya çıktığı ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açtığı; İdare Hukuku ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olmasının gerektiği; bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararının tazmininin, ancak idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabileceği; dava ve temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden, anne ..,`nin doğum eyleminin 2/3 lük bölümünün gerçekleşmesinden sonra geldiği davalı idareye ait hastanede yapılan ilk muayenesinde doğumun normal seyrettiği teşhisinin konulduğu ve normal olarak gerçekleştiği, bebeğin yüz gelişli olduğu yolundaki annenin ifadesini doğrulayan başka bir tanık ifadesi ya da belgenin bulunmadığı, bebeğin ağlamaması şeklinde beliren apgar skoru düşüklüğünün görülmesi üzerine gerek doğumdan sorumlu doktor, gerekse anestezi bölümünden çağrılan canlandırma ekibinin müdahalesi ile entübe edilerek soluk borusuna tüp takıldığı ve ayrıca solunum yolunun aspire edildiği, solunum sıkıntılı ve mekonyumlu doğması nedeniyle tedbiren prematüre servisine yatırıldığı, anılan serviste yapılan müdahaleler sonucu ağızdan beslenmeye geçilince daha ileri tetkikler için Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesine başvurulması önerisi ile taburcu edildiği, daha sonra anılan üniversitede yapılan tetkiklerde, bebeğin, uzun süreli oksijensiz kalmaya bağlı beyin hasarı nedeniyle ömür boyu bedensel ve zihinsel özürlü olduğunun saptandığının anlaşıldığı; olayda idarenin hukuki sorumluluğunu gerektiren ağır hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının ortaya konulabilmesi amacıyla dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanan bilirkişi raporunda; sezaryen vakalarında bile bebeğin şu anda sahip olduğu serebral palsi olayına rastlamanın mümkün olduğu; bebek doğduktan sonra mekonyumlu amnion sıvısı görülenlerde, ideal şartlarda uzman bir çocuk hekiminin doğuma refakat etmesi ve bu bebekte tarif edilen ve ağlamama ile kendisini ifade eden apgar skoru düşüklüğü olabilen anoksik doğuma ilk dakikalarda müdahale edilebileceği; ancak bu ideal şartların sağlandığı bebeklerde de canlandırmaya cevap vermeyen neticelerin olabileceğinin belirtildiği; yukarıda aktarılan bilirkişi raporu ile dosyada bulunan tanık ifadeleri ve hasta dosyasındaki kayıtların değerlendirilmesi sonucunda, annenin beyanı dışında bebeğin doğumunun yüz gelişli olduğunu destekleyen her hangi bir bulgunun olmadığı, bir an için yüz gelişli olduğu kabul edilse dahi normal doğumlarda ve hatta sezaryen vakalarında bile aynı olasılığın gerçekleşebileceği, ideal koşulların sağlandığı hallerde de, aynı sonucun ortaya çıkabileceği kanaatine ulaşıldığı; bu durumda, gerek doğum anında gerekse doğum sonrasında gerekli müdahalelerin yapılması karşısında, davacıların çocuğunun zihinsel ve bedensel özürlü doğmasında davalı idarenin ağır hizmet kusurundan söz etmeye imkan bulunmadığı; idare Mahkemesince, davanın bu gerekçe ile reddi gerekirken tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmesine hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle kısmen bozulmuş ise de, idare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak tazminat isteminin kısmen kabulü yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

    Davalı idare ve davacı, Samsun idare Mahkemesince verilen 1.3.2007 günlü, E:2007/185, K:2007/225 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler.

    2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu`nun "Dilekçelerin verileceği yerler" başlıklı 4. maddesinde; " Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk Konsolosluklarına verilebilir." hükmü, 46. maddesinin 2. fıkrasında "Özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay`da temyiz yoluna başvurulabilir." hükmü, 48. maddesinin 3. fıkrasında ise "Temyiz dilekçeleri, ilgisine göre kararı veren mahkemeye, Danıştay`a veya 4 üncü maddede belirtilen mercilere verilir ve kararı veren mahkeme veya Danıştay`ca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği dilekçesinde, temyiz isteminde bulunabilir. Bu takdirde bu dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer" hükmü yer almaktadır.

    Dosyanın incelenmesinden, temyiz istemine konu ısrar kararının ve davalı idarenin temyiz dilekçesinin davacılar vekiline 21.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği, davacılar vekili tarafından ısrar kararının temyizi istemiyle Danıştay`a gönderilmek üzere Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesine verilen ve 24.12.2007 günü anılan Mahkeme kayıtlarına giren temyiz dilekçesinin 28.12.2007 tarihinde Danıştay kaydına girdiği anlaşılmaktadır.

    İstanbul ilinde İdare Mahkemesi bulunması nedeniyle Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi kanalıyla gönderilen temyiz dilekçesinin Danıştay`da kayda girdiği tarihin esas alınması gerekmekte olup, 21.11.2007 tarihinde tebliğ edilen karara karşı, yukarıda anılan yasa hükmünde belirtilen otuz günlük sürenin sona ermesini takip eden ilk iş günü olan 24.12.2007 günü ( sürenin son günü bayram tatiline geldiği için bayram tatilinin bitiminden sonraki ilk iş günü ) geçirildikten sonra 28.12.2007 tarihinde kayda geçen dilekçeyle temyiz isteminde bulunulduğundan, davacıların isteminin süre aşımı nedeniyle incelenme olanağı bulunmamaktadır.

    Davalı idarenin temyiz istemine gelince;

    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası`nın 125. maddesinin son fıkrasında; idarenin, eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.

    İdarenin kamu hizmetinin yürütülmesinden doğan zarardan sorumlu tutulmasını gerektiren kuramlardan birisi hizmet kusurudur. İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

    Ayrıca, idarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir.

    Diğer yandan, İdare Hukuku ilkeleri ve Danıştay`ın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin ağır hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir. Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmetinden yararlananın zarara uğraması halinde, bu zararının tazmini, ancak idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde mümkün olabilecektir.

    Bu bağlamda, uyuşmazlıkta davalı idarenin tazminle yükümlü tutulması için, ...`nin bedensel ve zihinsel özürlü olarak doğmasına, davalı idarenin ağır hizmet kusurunun neden olduğunun bilimsel verilere dayalı ve kesin olarak saptanması gerekmektedir.

    İdare Mahkemesince yaptırılan ve kararına dayanak alınana bilirkişi raporunda, bebeğin özürlü doğmasında hastane personelinin ihmali olup olmadığı hususuna kesin olarak karar vermenin mümkün olmadığı; ideal koşulların sağlandığı doğumlarda bile, sorunlu doğan bebeğe müdahalenin % 100 başarıya ulaşmasının mümkün olmadığı değerlendirmelerine yer verilmiştir.

    Diğer yandan, aynı olay nedeniyle Samsun 4. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ceza davasında, Mahkemece verilen 14.3.2006 günlü, E:2001/395 sayılı karar uyarınca Adli Tıp Genel Kurulunca hazırlanan 11.5.2006 günlü, A.T. 24.11.2011No: 190-120406-19135, K: 142 sayılı mütalaada, sonuç olarak, "...`nin gebelik takiplerini ... düzenli olarak yaptırmadığı, ...`nin doğumunun gerçekleştiği 13.4.2000 tarihindeki müracaatında doğum eyleminin başlamış olduğu ve doğumun hızlı seyrettiği ve yatıştan 2,5 saat sonra gerçekleştiği, doğum sonrası hipoksi tablosunun tespit edildiği ve gerekli müdahalelerin yapıldığı göz önüne alındığında, Dr. ...ve ebe ...`ın eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu"na oy birliği ile karar verilmiştir.

    Gerek idare Mahkemesi kararına dayanak oluşturan bilirkişi raporunda gerekse Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu kararında, ...`nin zihinsel ve bedensel özürlü olarak doğmasına, davalı idarece sunulan sağlık hizmetinin kusurlu işlemesinin sebep olduğu yolunda bir değerlendirme yer almadığından, hakkaniyet gereği tazminat isteminin kısmen kabulü yolunda verilen ısrar kararında hukuki isabet görülmemiştir.

    SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Samsun idare Mahkemesinin 1.3.2007 günlü, E:2007/185, K:2007/225 sayılı ısrar kararının tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin kısmının bozulmasına, davacıların temyiz istemlerinin ise süre aşımı nedeniyle reddine, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere Mahkemeye gönderilmesine, 24.11.2011 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY :

    X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının kabule ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın belirtilen kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz istemlerinin reddi ile temyize konu kararın kabule ilişkin kısmının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

    KARŞI OY :

    XX- 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu`nun "Dilekçelerin verileceği yerler" başlıklı 4. maddesinde, "Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk Konsolosluklarına verilebilir." hükmü yer almıştır.

    Dava dilekçelerinin, savunmaların ve davalara ilişkin her türlü evrakın kural olarak ait oldukları mahkeme başkanlıklarına verilmesi gerekmekte ise de; söz konusu hükümle, kanun koyucu idare ve vergi mahkemelerinin ülkenin birçok yerinde bulunmaması durumunu göz önünde tutarak ve ilgililere bu yönden kolaylık sağlayarak gereksiz harcamalardan kurtarmak amacıyla dava dilekçelerinin, savunmaların ve davalara ilişkin her türlü evrakın verilebileceği diğer yerleri de göstermiş ve bunların arasında Asliye Hukuk Hakimliklerine de yer vermiş bulunmaktadır.

    Temyiz edilen karar, Samsun idare Mahkemesince verilmiş olup, İstanbul Kadıköy`deki bürosunda mesleki faaliyette bulunan davacı vekili tarafından bakılan uyuşmazlıkta, temyiz dilekçesinin Danıştay ilgili Dairesine gönderilmek üzere, müstakil bir ilçe olan, ayrı bir asliye hukuk mahkemesi yargı çevresi niteliğinde bulunan Kadıköy Asliye Hukuk Mahkemesine verilmesini, 2577 sayılı Kanunun 4. maddesine aykırı kabul etmeye olanak bulunmamaktadır. 24.12.2007 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesi kayıtlarına giren dilekçe ile yapılan temyiz istemi süresinde olduğundan, başvurunun esasının incelenmesi gerekmektedir.

    Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin esasının incelenmesi gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyoruz.