TBB DİSİPLİN KURULU KARARI
Tarih - Esas No - Karar NoKonu
Özellikle meslek kıdemi ilerlemiş meslektaşlar genç meslektaşlarına örnek ve önder olmalı, gereksiz tartışmalara girmemeli, söz ve eylemlerinde daha dikkatli ve duyarlı olmalıdır. Meslekte kıdemli olmak her sözü söylemek anlamına gelmez.
( Av.Yas 34,134, - TBB Mes. Kur 5, 27/1)
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetli avukat hakkında, Şikâyetli avukatın, Avukat A.A.’nın şikâyeti ile açılmış olan 2006/76 (yeni 2006/104) sayılı dosyasına 03.07.2006 tarihinde sunmuş olduğu şikâyet dilekçesinde şikâyetçi avukat ile ilgili olarak; “Tanık D.A.’nın ifadesi de tamamen ruhsal durumuna yakışan bir ifadedir, çünkü bu meslektaşımız bacağı, kolu ve dili arızalı bir kimsedir. Daha Türkçeyi bile konuşamayan, olaya sadece savcıyı kollar nitelikte yaklaşan ve hakkında daha fazla konuşmaya değmeyen ve avukatlığın ne demek olduğunu bilmeyen, yasalarımızı bilmeyen, 34 ve 17 yıllık meslektaşlarını kötüleyerek dava alacağını düşünen bir kişidir. Eğer hukuk kültürü yeterli olsaydı duruşmalardaki savunmaların nasıl yapılacağını, uygun olmayan savunma hakkında hâkim tarafından yasal gereklerinin yapılacağını, yapılmadığına göre uygun ve yasal olmayan bir davranışın olmadığını bilmesi gerekirdi. Bizim savunmalarımızın uygun bulunmadığına dair bir tutanak ya da resmi belge getirip öyle konuşmalıdır. Davayı kaybedince avukat karşısındaki meslektaşını çamur atarak karalamamalıdır. Bu meslek onuruna yakışmaz. Çünkü davayı kaybetmeye tahammül edemeyen bir kişi olarak meslektaşına çamur atmıştır. Bu onursuz insanın yapacağı bir iştir” şeklinde beyanda bulunduğu iddiasıyla başlatılan disiplin kovuşturmasında, eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Şikâyetli avukat önceki savunmalarında özetle; şikâyetçi Avukat D.A. ile ilgili bir şikâyeti olmadığını, disiplin soruşturmasının gizli olması nedeniyle mahkeme kararı olmadan verilemeyeceğini, şikâyetçinin dilekçede taraf olmadığını, hiçbir suç teşkil eden söz ve davranış belirtilmeden şikâyette bulunulduğunu, soruşturma dosyası ile alakalı isteyenin gerekli izin ve kararlarla müdahil olabileceğini, bu kişiler hakkında her türlü yasal yola başvuracağını, suçunun bildirilmesi halinde savunmada bulunacağını, Avukat D.A.’nın 17.04.2006 tarihli dilekçesindeki ispatlanması mümkün olmayan iftiralarına karşı aynı şekilde serzeniş, eleştiri, etki yakınma ve savunma olarak ve de kendi üzerinde fiziki olarak mevcut durumun (arızalı durumun) yani engelli halinin delil olarak gösterilmesinden ibaret zorunlu, meşru savunma olan sözlerinin hakaret olamayacağını ileri sürmüştür.
İncelenen dosya kapsamından; Bozma sonrası … Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/567 Esas, 2014/59 Karar ve 30.01.2014 tarihli kararı ile sanığın sabit olan müsnet suç nedeniyle TCK’nın 125/1, 62/1 ve 52. maddesi uyarınca neticeten 3.000,00 TL Adli Para Cezası ile Cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeden 24.03.2014 tarihinde kesinleştiği,
Ceza yargılamasına konu dosyasına 03.07.2006 tarihli dilekçede söylenen sözlerin yazılı olduğu,
Şikâyetli avukatın disiplin sicil özetinde ceza bulunmadığı,
Şikâyetli avukatın 27.10.2015 kayıt tarihli itiraz dilekçesinde disiplin kovuşturmasına konu eylem nedeniyle yargılandığı Sulh Ceza Mahkemesi kararının ekte sunduğu karar örneği altına el yazısı ile derkenar edildiği üzere henüz kesinleşmediğinin bildirildiği, kararın bozulmasının talep edildiği ve suçsuz olduğunu bildirdiği görülmektedir.
Gerek dilekçe kapsamı, gerekse tevilli ikrar ve kesinleşen Mahkeme kararı ile disiplin kovuşturmasına konu sözlerin söylendiği tartışmasızdır.
Özellikle meslek kıdemi ilerlemiş meslektaşlar genç meslektaşlarına örnek ve önder olmalı, gereksiz tartışmalara girmemeli, söz ve eylemlerinde daha dikkatli ve duyarlı olmalıdır. Meslekte kıdemli olmak her sözü söylemek anlamına gelmez.
Bu nedenlerle eylem Avukatlık Yasası 34, 134 ile TBB Meslek Kuralları 5, 27/1. maddelere aykırı olmakla disiplin suçu olduğundan Baro Disiplin Kurulunca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli bulunmuş ise de Şikâyetli avukatın yaşı göz önünde bulundurularak takdir olunan kınama cezasının uyarma cezasına çevrilmek suretiyle kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli avukat H.Y.’nın itirazının kabulü ile;
1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Kınama Cezası Verilmesine” ilişkin 06.03.2015 gün ve 2006/38 Esas, 2015/6 Karar sayılı kararının uyarma cezasına çevrilmek suretiyle Düzeltilerek Onanmasına, Şikâyetli avukat H.Y.’nın “Uyarma Cezası İle Cezalandırılmasına”,
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere, Oyçokluğu ile karar verildi.
Tarih - Esas No - Karar NoKonu
Hapis hakkı bizzat ilgilisine kullanılması gerektiği gibi tahsilâtla ilgili olarak da bilgi ve hesap verilmelidir.
(Av.Yas 34,134, 166 -TBB Mes. Kur 3, 4, 43)
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Şikayetçinin 16.07.2013 kayıt tarihli şikayet dilekçesinde şikayetli avukata vekalet ücreti ve masrafları ödediğini, ancak borçlusu A.L. olan dosyadan yapılan tahsilatların kendisine verilmediğini belirttiği;
Şikayetli avukat hakkında Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun 01.09.2014 tarihli, ... Esas ve 2014/... Karar sayılı kararında bildirilen “S.Ö. tarafından itiraz dilekçesine ekli 20.06.2011 günlü imza sirkülerine göre, S.Ö.’nün şirkete müdür olarak atandığı ve münferiden şirketi 26.05.2011 tarihinden itibaren 10 yıl süre ile temsil ve ilzama yetkili kılındığı,
Şikayetlinin ücret sözleşmesi imzaladığı V.Ç.’nın şirketle bir ilgisi bulunmadığı gibi, ücret sözleşmesinin V.Ç. hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Emniyet KOM şubenin yürüttüğü soruşturmada karar verilinceye kadar takibi işin konusunu teşkil ettiği,
Şirket alacaklarının tahsil edilerek, V.Ç.’nın vekalet ücreti borcundan mahsup edilemeyeceği,
Şikayetçi S.Ö. ile şikayetli arasında yapılmış bir ücret sözleşmesi bulunmadığı, şikayetlinin ücret talebinin kabul edilmediği ve kendisine vekaletname düzenlenmediği, şikayetçinin eşine ait vekalet ücreti ödendiğine dair, şikayetli tarafından düzenlenmiş 31.01.2013 tarihli serbest meslek makbuzu bulunduğu anlaşıldığı” gerekçesi ile açılan disiplin kovuşturması sonucu eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Şikayetli avukat yazılı ve sözlü savunmalarında özetle; hakkındaki iddiaları kabul etmediğini, icra dosyalarının gerçek alacaklısının V.Ç. olduğunu, V.Ç.’nın ceza davasından kaynaklı vekalet ücretini ödememesi sebebiyle dosyalardaki ödemelerin mahsup edildiğini, bakiye kısmın ödenmesi için iyiniyetle ihtar edilmesine rağmen ödeme yapılmaması üzerine dosyalardan istifa edildiğini, hakkında Savcılığa yapılan suç duyurusu neticesinde verilen takipsizlik kararının bunun ispatı olduğunu, V.Ç.’nın dolaylı olarak ödemeleri kabul ettiğini, şikayetçinin eşinin davası için ücret alınmadığı halde makbuz kesildiğini, ödemesi için ihtar gönderildiğini, kendisinin borçlu değil alacaklı olduğunu, şikayetçinin V.Ç.’nın çalışanı olduğunu, ilk başta ceza davası için ücret kararlaştırmadıklarını, daha sonra V.Ç. ile yollarını ayırması üzerine şikayetçinin kendi isteği ile davasına devam etmesini istediğini, 10.000 TL vekalet ücreti için anlaştıklarını, şikayetçiden 13.000 TL alacağı olduğunu savunmuştur.
İncelenen dosya kapsamından; Şikayetli avukatın V.Ç. tarafından ... Noterliği’nin 9767 yevmiye numaralı ve 27.05.2008 tarihli vekaletnamesi ile, şikayetçi tarafından 9804 yevmiye numaralı ve 27.05.2008 tarihli vekaletnamesi ile vekil tayin edildiği,
Şikayetli avukatın … Tic. Ltd. Şti. adına temsilen V.Ç. tarafından ... Noterliği’nin 2657 yevmiye numaralı ve 28.07.2008 tarihli vekaletnamesi ile vekil tayin edildiği, vekaletnamede yer alan imza sirkülerine göre 01.11.2007 tarihinden itibaren 10 yıl süreli olarak V.Ç.’nın şirketi temsille yetkilendirilmiş olduğu,
Şikayetli avukat ile V.Ç. arasında 16.05.2012 tarihli avukatlık sözleşmesinin imzalanmış olduğu, konusunun V.Ç. hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yürütülen soruşturmaya ilişkin ve vekalet ücretinin el yazısıyla düzeltilmiş olarak 20.000 TL olduğu, sözleşmede el yazısıyla “...’de görülmesi 10.000 TL” şeklinde not yer aldığı,
Şikayetli avukatın … Tic. Ltd. Şti. vekili sıfatıyla ... İcra Müdürlüklerinin muhtelif dosyalarında icra takibi işlemleri yaptığı, bu dosyalar arasında şikayetçinin şikayete konu ettiği ... İcra Dairesi’nin 2006/8186 Esas sayılı dosyasının da bulunduğu, işbu dosya borçlusunun A.L. olduğu ve 18.12.2014 tarihli rapora göre dosyada toplam 6.453,00 TL tahsilatın ve aynı tutarda reddiyatın yapılmış olduğu,
Şikayetli avukat hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün “Alacaklı müşteki vekili sıfatıyla, 7.500 ve 7.000 Türk lirası bedelli senetlerin tahsili için gerekli masraf ve vekâlet ücretini peşinen aldığı hâlde, ... İcra Müdürlüğünün 2006/8186 sayısı üzerinden yürüttüğü icra dosyası kapsamında, 12/11/2012 tarihli reddiyat makbuzu ile 1.551,70 Türk lirası ve 19/11/2012 tarihli reddiyat makbuzu ile 4.573,90 Türk lirası tahsil etmesine rağmen, müştekiye ödemeyerek uhdesinde tuttuğu” gerekçesiyle soruşturma izni verildiği,
22.04.2014 tarihli “Olur”uyla “adı geçen avukatın vekillik görevi nedeniyle hak ettiği vekâlet ücreti ve masraf alacağına karşılık 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 166. Maddesinde düzenlenen yasal hapis hakkını kullanmasında bir usulsüzlük bulunmadığı, esasen, borç ilişkisi ve yargılama masrafı ile vekâlet ücreti alacağından kaynaklanan ihtilafın hukukî nitelik arz ettiği, merciince çözümlenmesi mümkün iken şikâyete konu edildiği, bu sebeple, iddianın kısmen doğrulanmadığı, kısmen eylemin muahezeyi gerektirmediği” gerekçesiyle kovuşturma izni verilmediği anlaşılmaktadır.
Şikayetli avukat itirazında özetle; ... Cumhuriyet Başsavcılığı’nı aynı konuda yürüttüğü soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini, yazılı ve sözlü savunmasında belirttiği hususlar doğrultusunda kararın kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.
Avukatlık Yasasının 34. maddesi, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler ”
Avukatlık Yasası’nın 134. maddesi, “Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, mesleki çalışmada görevlerini yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar hakkında bu kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır.”
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3. maddesi, “Avukat mesleki çalışmasını ve kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür”
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4. maddesi, “Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır.” hükümlerini amirdir.
Dosya kapsamına göre Şikâyetli avukatın ... Tic. Ltd. Şti. adına takip yaptığı, haricen tahsil ettiği alacakla ilgili olarak Şikâyetçiye bildirimde bulunup hesaplaşmadığı gibi bu alacağı V.Ç.’dan olduğunu iddia ettiği alacağa mahsuben hakkını kullandığı gerekçesi ile uhdesinde tuttuğu anlaşılmaktadır. Hapis hakkı bizzat ilgilisine kullanılması gerektiği gibi tahsilâtla ilgili olarak da bilgi ve hesap verilmelidir.
Şikâyetli Avukatın yukarıdaki ilkeler dikkate alındığında eylemi disiplin suçunu oluşturmaktadır.
Avukatlar özen ve doğruluk kurallarına göre hareket etmek, kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde sadakatle davranmak mesleğin itibarını sarsacak her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır.
Baro Disiplin Kurulu’nun, şikâyetli avukatın eyleminin disiplin suçu olduğuna ve Avukatlık Yasası’nın 34, 134 ve TBB Meslek Kuralları 3, 4. maddelerine aykırı bulunduğuna ilişkin hukuksal değerlendirme yerinde ise de; Avukatlık Yasası 136/1. maddesine aykırı olarak uyarma cezası tayini yerinde görülmemiş; ancak aleyhe itiraz olmadığından itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli avukat U.Ş.’nin itirazının reddi ile;
1-... Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 26.06.2015 gün ve 2014/28 Esas, 2015/24 Karar sayılı kararının ONANMASINA,
2-Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere, Oyçokluğu ile karar verildi.
Tarih - Esas No - Karar NoKonu
... Hak adalet kavramı yerine karalama ve tongaya düşürme metodu kullanılarak dava kazanılmaz...” sözlerinin “objektiflik, gerçek ve somut vakıalara dayanma”, “uyuşmazlıkla bağlantılılık” ve “hukuki açıklama” esaslarına uygun açıklama olarak kabul edilemeyeceği ve savunma sınırları içinde olduğu şeklinde yorumlanamayacağından….
( Av.Yas 34,134,- TBB Mes. Kur. 5)
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetli avukat hakkında, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 15.07.2013 günlü ve ... sayılı “Olur”u ile; “Davalı M.D. vekili sıfatıyla takip ettiği ve müşteki E.B.’nin davacı olarak taraf olduğu ... İş Mahkemesi’nin 2010/578 Esasına kayden görülen tazminat talepli davanın yargılaması sonunda, davanın kabulüne dair verilen 21.02.2012 gün ve 2012/41 sayılı kararla ilgili olarak mahkemeye sunduğu 19.03.2012 tarihli temyiz dilekçesinde iddia ve savunma sınırlarını aşan ifadelere yer verdiği,
Bu cümleden olarak;
Bahse konu kararı veren mahkeme hâkimine yönelik “Burada tartışılması gereken mahkeme kararı değil kararı veren kişidir... Vicdani kanaat mi, yoksa vicdansızca bir karar mı olduğu anlaşılabilecektir. Keşke sayın Hakimlik … holdinge sorsaydı, belki biraz daha yüksek rakama hükmeder vicdani rahatlığı artardı... Sayın hâkimlik bu hususu da es geçmiştir, zira vicdani kanaati vardır... İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir... … Parti seçim kurulu üyesi olursun ha! hem de …’nin kalesinde öyle mi? İşte vicdani kanaat bunun için aleyhimize oluşmuştur... sayın hâkim bu hususta davacıdan daha davacı bir şekilde davranmış bu delilleri de hiç değerlendirmemiştir… Nasıl olur, nasıl olabilir? Alevi kökenli bir vatandaş ...’yi bırakabilir? İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir…” şeklinde, davalı müştekiye yönelik “Bu ifadeler bir avukat ifadeleridir. Her satırı çelişkili, yanlış ve yönlendirme doludur. Kendi aleyhine ifade veren bir avukat ile ilk defa karşılaşıyoruz... Stajyer maaşı olarak Ş. hanıma ödenen para müvekkilimden haksız yere alma ve henüz iade edilmeyen paradır ve sorumluluğu yönetici E.B.’a aittir... Büroyu yöneten E.B.’ın neden böyle davrandığı ise açılan bir dava ve bu davayla beraber yürütülen büro müvekkillerini ele geçirme operasyonu ile ortaya çıkmıştır... Hak adalet kavramı yerine karalama ve tongaya düşürme metodu kullanılarak dava kazanılmaz...” şeklinde ifadelere yer verdiği iddiasıyla kovuşturma izni verilmesi üzerine başlatılan disiplin kovuşturmasında, eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Usulüne uygun tebligata rağmen şikâyetli avukatın soruşturma ve kovuşturma aşamasında savunma vermemiştir.
Disiplin kovuşturmasına konu eylem nedeniyle sanık olarak yargılandığı Mahkemede alınan savunmasında; “Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Ben İş Mahkemesi’nde avukatlık görevimi icra ettim. Herhangi bir hakaret söz konusu değildir. Suçsuzum.” demiştir.
İncelenen dosya kapsamından; Şikâyetli avukatın disiplin kovuşturmasına konu eylemi nedeniyle ... Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2013/492 Esas sayılı dosyası ile “Hakaret” suçundan yapılan yargılamasında, Mahkemenin 08.04.2015 gün ve 2015/122 Karar sayılı ilamı ile, sanığın Katılan E.B.’ye yüklenen kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği sabit olmakla TCK’nın 125/1-3-a, 62/1 maddeleri uyarınca neticeten 10 Ay Hapis Cezası ile cezalandırılmasına, HAGB, sanığın mağdur M.T.’ye (Mahkeme hakimi) yüklenen kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği sabit olmakla TCK’nın 125/1-3-a, 62/1 maddeleri uyarınca neticeten 10 Ay Hapis Cezası ile Cezalandırılmasına, HAGB karar verildiği, kararın itiraz edilmeden 07.05.2015 tarihinde kesinleştiği,
Mahkeme tarafından “Sanık aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmediği, İş Mahkemesinde görülen davada Avukatlık görevini icra ettiği, hakaret kastının söz konusu olmadığı yönünde savunmada bulunmuş ise de, sanığın temyiz dilekçesinde yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen mahkeme hakimine ve davalı katılan avukata yönelik olarak ayrı ayrı sarf ettiği tüm bu sözlerin kabul edilen yargılama usul ve adabına uygun düşmediği, iddia ve savunma sınırlarını aştığı, bu nedenle kamu görevlileri olan mahkeme hakimi ve katılan avukata yönelik olarak sanığın sarf ettiği bu sözlerde hakaret suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu, bu itibar ile sanığın kamu görevlileri olan mahkeme hakimi ve katılan avukata yönelik olarak hakaret suçunu işlediği sabit görülmüş, sanığın sabit görülen eylemine uyan TCK’nın 125/3-a maddesi gereğince 2 kez cezalandırılmasına, ancak sanığın geçmişteki hali, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûm olmamış olması, kişilik özellikleri dikkate alınarak ve yeniden suç işlemeyeceği yolunda kanaati göz önüne alınarak sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermek gerekmiş ve hüküm aşağıdaki şekilde kurulmuştur.” gerekçesiyle hüküm kurulduğu,
Şikâyetli avukat N.K.’nın disiplin sicil özetinde, ceza olmadığı,
Şikâyetli avukat vekili Avukat M.D.’nin 26.11.2015 evrak kayıt tarihli itiraz dilekçesinde özetle; Olayda şikâyetçi avukata karşı söylenmiş tek bir kelime bulunmadığını, iddia ve beyanların yöneltildiği Mahkeme hakiminin de şikâyetçi olmadığını, müvekkilinin hakimin dikkatini çekebilmek amacıyla ilgili satırları yazdığını, kabul anlamına gelmemekle şikâyetçi avukatın şikâyete konu dosyada davacı asil olduğu ve avukatlık sıfatının bulunmadığını, bu sebeple verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki söz konusu ifadelerin savunma dokunulmazlığı kapsamında olduğunu, bu konuda Kurulumuzun disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair pek çok emsal kararı bulunduğunu da belirterek mezkûr kararın bozulmasını talep ettiği görülmektedir.
Şikâyetli avukatın gerek Mahkeme hakimine ve gerekse Şikâyetçi avukata tehiri icra talepli 19.03.2012 tarihli dilekçede disiplin kovuşturmasına konu sözleri yazdığı kabulle de tartışmasızdır.
Anayasa’nın 36. maddesine göre, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir “, Eski TCK’nun 486., yeni TCK’nun 128. maddesi de, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” hükmünü içermektedir. Bu evrensel kuralların kabulü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, m. devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, E. 1998/225, K. 1998/316 sayılı kararında, “... Görülüyor ki, Anayasa’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur...”
Yargıtay Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır...” denilmektedir.
Dilekçenin tümü nazara alındığında kesinleşmiş Mahkeme kararı olmasa dahi Şikâyetli avukatın dilekçesinde kullandığı “... İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir... … Parti seçim kurulu üyesi olursun ha! hem de ...’nin kalesinde öyle mi? İşte vicdani kanaat bunun için aleyhimize oluşmuştur... sayın hâkim bu hususta davacıdan daha davacı bir şekilde davranmış bu delilleri de hiç değerlendirmemiştir… Nasıl olur, nasıl olabilir? Alevi kökenli bir vatandaş ...’yi bırakabilir? İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir…” şeklinde, davalı müştekiye yönelik “Bu ifadeler bir avukat ifadeleridir. Her satırı çelişkili, yanlış ve yönlendirme doludur. Kendi aleyhine ifade veren bir avukat ile ilk defa karşılaşıyoruz... stajyer maaşı olarak Ş. hanıma ödenen para müvekkilimden haksız yere alma ve henüz iade edilmeyen paradır ve sorumluluğu yönetici E.B.’ye aittir... Büroyu yöneten E.B.’nin neden böyle davrandığı ise açılan bir dava ve bu davayla beraber yürütülen büro müvekkillerini ele geçirme operasyonu ile ortaya çıkmıştır... Hak adalet kavramı yerine karalama ve tongaya düşürme metodu kullanılarak dava kazanılmaz...” sözlerinin “objektiflik, gerçek ve somut vakıalara dayanma”, “uyuşmazlıkla bağlantılılık” ve “hukuki açıklama” esaslarına uygun açıklama olarak kabul edilemeyeceği ve savunma sınırları içinde olduğu şeklinde yorumlanamayacağından eylemin disiplin suçu olduğuna ilişkin Baro Disiplin Kurulunca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli avukat N.K. vekili Avukat M.D.’nin itirazının reddi ile;
1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 05.10.2015 gün ve 2014/62 Esas, 2015/487 Karar sayılı kararının ONANMASINA,
2-Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere, Oybirliği ile karar verildi.
Baytok Hukuk Bürosu olarak web sitemizi geliştirmek, kullanışlı, etkili ve güvenli hale getirmek amacıyla çerezler (cookie) kullanıyoruz. Sitemizde gezinmeye devam etmeniz halinde cihazınızdaki çerezlere erişebileceğimizi de kabul ediyorsunuz. Ayrıntılı bilgiye ve çerezleri engelleme yöntemlerine Çerez Politikası’dan ulaşabilirsiniz.
Kabul et ve Kapat