Loading...
22.04.2022

Davanın Süre Aşımı Nedeniyle Reddi Yolunda Verilen Temyize Konu İdare Mahkemesi Kararında Hukuki İsabet Bulunmadığı

T.C. Danıştay 10.Daire 
Esas: 2014/ 1167 
Karar: 2016 / 109 
Karar Tarihi: 14.01.2016
ÖZET: Olayda eylemin idariliğinin, ölüm olayının dört kişi tarafından tasarlanarak gerçekleştirilen bir cinayete dayandığının hüküm altına alınmasına yönelik Düzce Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla ortaya çıktığı sonucuna varıldığından, ceza mahkemesi kararından itibaren 2577 sayılı Yasa’nın 13. maddesi uyarınca bir yıl içerisinde yapılan başvurunun reddi üzerine açılan bu davada uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekmekte olup, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davacının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun ... Maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne karar verilmiştir.

İstemin Özeti: Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 26.12.2013 tarih ve E:2013/1151, K:2013/1514 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi: Ahmet Faruk Özer

Düşüncesi: 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinde öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin başlangıç tarihi, zarara sebebiyet veren idari eylem veya eylemsizliğin davacılar açısından kesin olarak öğrenilme tarihi gözetilerek hesaplanmalıdır. Aksine bir düşüncenin, dava açma hakkını ortadan kaldıracağı ve hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı şüphesizdir.

Somut olayda, davacılar yakınının ölüm olayının işlenen bir cinayete dayandığı Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama ile kesinlik kazanmıştır. Bu itibarla, ölüm olayının gerçekleştiği tarihte, ölenin cinayete kurban gittiği konusunda kesin bir bilgi mevcut değildir. Ta ki, yapılan bir ihbar neticesinde feth-i kabir suretiyle otopsi gerçekleştirilip, olayın cinayet olduğunun tespit edildiği ceza mahkemesi kararına kadar.

Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun’da belirtilen beş yıllık sürenin olay tarihinden itibaren hesaplanarak davanın süresinde olmadığı yönünde verilen kararın yerleşik Danıştay içtihatları da göz önüne alındığında bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:
Dava; 04.10.2004 günü Düzce İli, Düverdüzü Köyü, Hasan Dağ mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu yaşamını yitiren davacılar yakınının, kazadan sonra ölü muayenesinin gereği gibi yapılmadığı ve aslında olayın bir cinayet olduğunun ceza yargılaması sonucu ortaya çıktığı, bu yönüyle ölü muayenesinin gereği gibi yapılmaması ve suçluların yıllar sonra yakalanması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen zarara karşılık toplam 145.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Sakarya 1. İdare Mahkemesince; davacılar yakınının ölümü sonrası yapılan muayenenin (eylemin) 04.10.2004 tarihinde gerçekleştiği, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinde düzenlenen beş yıllık süreden sonra idareye müracaat edilerek 06.11.2013 tarihinde açılan davanın esasının incelenmesine yasal olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilen ilgililerin, idari eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde idari eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği hükme bağlanmıştır.

Anılan Yasa hükmünde idareye başvuru için öngörülen bir yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı zaman zaman duraksamalara yol açtığından, bu hususun irdelenmesi gerekmektedir.

2577 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde öngörülen tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.

İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir.

Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Bu itibarla, 2577 sayılı Yasa’nın 13.maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin eylemin idariliğinin kesin olarak ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.

Dava dosyasının incelenmesinden, davacılar yakını Yasemin Kahya`nın 04.10.2004 tarihinde Düzce İli, Düverdüzü Köyü, Hasan Dağ mevkiinde meydana gelen tek taraflı trafik kazası sonucu yaşamını yitirdiği, olay sonrası Cumhuriyet Savcısı ve doktor bilirkişi tarafından düzenlenen 04.10.2004 tarihli ölü muayene tutanağında, ölüm olayının baş ve boyun travmasına bağlı solunum ve dolaşım durması sonucu oluştuğu kanaatine varılarak klasik otopsiye gerek görülmeden defin ruhsatı verildiği, bilahare 2007 yılında olayın bir cinayet olduğu yönünde yapılan ihbar sonucu soruşturmanın tekrar açıldığı ve Düzce Ağır Ceza Mahkemesinde olayın faili olan dört kişinin yargılanmasına başlanıldığı, yapılan bu yargılama sırasında, feth-i kabir kararı alınarak davacılar yakınının cesedi üzerinde Adli Tıp Kurumuna otopsi yaptırıldığı ve Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan 21.03.2012 tarihli raporda, davacılar yakınının ölümüne boyna bağ tatbikine bağlı mekanik asfiksinin neden olduğunun belirtildiği, Düzce Ağır Ceza Mahkemesinin 21.03.2013 tarih ve E:2012/282, K:2013/68 sayılı kararıyla dört sanık hakkında tasarlayarak adam öldürmekten ötürü ceza verildiği, UYAP kayıtlarına göre anılan kararın Yargıtay incelemesinden geçerek 04.02.2015 tarihinde kesinleştiği, davacılar tarafından Düzce Ağır Ceza Mahkemesi kararı sonrası davalı idareye başvurularak ölü muayenesinin gereği gibi yapılmaması nedeniyle hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla tazminat talebinde bulunulduğu, anılan başvurunun reddi üzerine 06.11.2013 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, davacılar yakınının ölümü sonrası yapılan ölü muayenesinde, ölüm sebebinin baş ve boyun travmasına bağlı solunum ve dolaşım durması sonucu oluştuğu kanaatine varılarak klasik otopsiye gerek görülmeden defin ruhsatı verilmiş ise de, yapılan ihbar üzerine tekrar açılan soruşturma sonucu Düzce Ağır Ceza Mahkemesince olayın gerçekte cinayet olduğu belirlenmiştir.

Buna göre, davacılar yakınının gerçekte öldürüldüğü ve esasen kaza sonrası yapılan ölü muayenesinin gereği gibi yapılmadığının anılan ceza mahkemesi kararıyla ortaya çıktığı görülmektedir.

Bu itibarla, olayda eylemin idariliğinin, ölüm olayının dört kişi tarafından tasarlanarak gerçekleştirilen bir cinayete dayandığının hüküm altına alınmasına yönelik Düzce Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla ortaya çıktığı sonucuna varıldığından, ceza mahkemesi kararından itibaren 2577 sayılı Yasa’nın 13. maddesi uyarınca bir yıl içerisinde yapılan başvurunun reddi üzerine açılan bu davada uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekmekte olup, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 49. Maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne, Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 26.12.2013 tarih ve E:2013/1151, K:2013/1514 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 14.01.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.