Loading...
13.06.2022

Davanın Reddini Ve Kendisi Lehine Bir Hakkın Tespitini İstemenin Asli Müdahale Talebi Olduğu

T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 
E: 2006/ 8-237 
K: 2006 / 260 
T: 03.05.2006

Dava: Taraflar arasındaki davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Silivri Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.04.2002 gün ve 1985/134 E. 2002/373 K. sayılı kararın incelenmesi müdahil vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 17.06.2003 gün ve 2003/3970-4542 sayılı ilamı ile;

(... Davacı N. Gürdal vekili ile K. Gürdal, dava konusu 1055 parselin tapu kaydının 1/3 oranında iptali ile adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Yargılamanın devamı sırasında ölen davalı A. Gürdal ve arkadaşlarının miras bırakanı T. Gürdal davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

26.05.2000 günlü dilekçesi ile davaya katılan S. Atasoy vekili, dava konusu parselin T. Gürdal tarafından 21.02.1992 gün ve 3293 sayılı satış vaadi sözleşmesi ile vekil edenine satıldığını, dava konusu parselin tapu kaydının iptal ve tescili için Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 2000/2170 esasına kayıtlı derdest dava dosyasının bulunduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davacı K.`nin davasının HUMK. nun 409. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına, dava konusu parselin 1/3 oranında tapu kaydının iptali ile davacı N. Gürdal adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine hüküm davaya katılan S. Atasoy vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu 1055 parsel davalıların miras bırakanı T. adına tapuda kayıtlı bulunan bir yerdir. Davaya katılan S. taşınmazın satış vaadi sözleşmesi ile kendisine satıldığını ileri sürerek davacıların açmış olduğu davaya karşı koymuştur. Mahkemece, davaya katılan S. Atasoy`un isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmeksizin yargılama sona erdirilmiştir.

HUMK. nun da asli katılma düzenlenmemiş olmakla birlikte Yargıtay uygulamaları ile bu yolda davaya katılma kabul edilmektedir. Davaya katılan S. dava konusu parselin satış vaadi ile kendisine satıldığını bu nedenle iptal ve tescil davası açtığını ileri sürerek davacıların davasının reddini, kendi lehine bir hakkın tespitini istemiş bulunduğuna göre isteği asli katılma niteliğinde bulunmaktadır. Bu yolda davaya katılma, ilk davadan ayrı bağımsız bir davadır. Bu nedenle asli katılma isteğinde bulunan kişiden gerekli dava harçlarının alınması, kendisine taraf hükümlerinin uygulanması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekmektedir. 492 sayılı Harçlar Kanununun 6. maddesi hükmüne göre davaya katılandan gerekli harçların alınacağı belirtilmiştir. Somut olayda davaya katılan S.`den dava harçları alınmadan, 23.10.2000 günlü yargılama oturumunda isteğinin kabulüne karar verilmiş olması yeterli değildir. Mahkemece bu hususun gözetilmemiş olması kanuna ve yerleşmiş uygulamalara aykırıdır. Kural olarak bir hükmü temyiz hakkı davanın taraflarına aittir. Asli Katılma halinde katılan kişi hükmü taraflardan bağımsız olarak temyiz edebilir. Davaya katılandan dava harçlarının alınması, iddia ve delillerinin sorulması, bağlantı nedeniyle aynı parsel hakkında açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasının bu dava ile birleştirilmesi hususunun düşünülmesi, tarafların gösterdikleri tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir. Kabul şekline göre de az yukarıda açıklandığı üzere davaya katılan S. Atasoy`un isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacılar, dava konusu 1055 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının payları oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalıların murisi T. davanın reddini savunmuş; 26.5.2000 tarihli dilekçesi ile davaya katılma isteğinde bulunan S. Atasoy, dava konusu taşınmazı T.`den satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığını, sulh hukuk mahkemesinde bu sözleşmeye dayanarak iptal, tescil davası açtığını ileri sürmüş, her iki dosyanın birleştirilmesini istemiştir.

S. Atasoy, satış vaadi sözleşmesine dayanarak davanın reddini ve kendisi lehine bir hakkın tespitini istediğine göre, asli müdahale talep etmiş bulunmaktadır. Ne var ki mahkemeye harç yatırmamıştır.

O halde, bir hak kaybına neden olunmaması için, müdahale isteğinde bulunan S. Atasoy`dan dava harçlarının alınması, delillerinin toplanması; Sulh hukuk mahkemesinde açtığı davanın görülmekte olan dava ile birleştirilmesi, varılacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekir.

Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Müdahil vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 03.05.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacılar N. Gürdal ve K. Gürdal tarafından davalı T. Gürdal aleyhine açılan tapu iptal ve tescil davasında (davanın devamı sırasında davalı ölmüş ve mirasçıları davaya katılmışlardır) dava dışı S. Atasoy 10.5.2000 tarihinde vekili aracılığı ile ve müdahil sıfatı ile vermiş olduğu dilekçesinde niza konusu 1055 parsel nolu taşınmazın davalı T. Gürdal`a ait olup bu kişi tarafından 1945 yılında bedeli ödenerek satın alındığını, taşınmazla davacıların bir ilgisinin olmadığını ve bu yerin kendisine devri ile ilgili olarak davalı ile 1992 tarihinde aralarında noterde satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğini, taşınmazın devredilmemesi nedeni ile bu sözleşmeye dayalı olarak Silivri Sulh Hukuk Mahkemesinin 2000/270 E. Sayılı dosyasında davalı T. aleyhine ferağa icbar davası açtığını, sonuçta bu davada verilecek karar kendisini etkileyeceğinden müdahil olarak katılmasına ve davalı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Çok açık bir biçimde görüldüğü gibi müdahale isteminde müdahil, bu davada müstakil bir hak iddiası ile gelmemekte, sadece davalı hakkındaki tapu iptal ve tescil davasının, kendisinin ayrıca açtığı ferağa icbar davasını etkileyeceğinden, reddini talep etmektedir ve bu talebini avukatı aracılığı ile mahkemeye bildirmiş olup bilinçli olarak yapılmış feri müdahale istemidir. Bilindiği gibi feri müdahalede, müdahale isteminde bulunan kişi bağımsız hak talebinde bulunmayıp olayımızda olduğu gibi davalı yanında yer almaktadır. Öyle ise kesin olarak bir bağımsız dava niteliğinde olan asli müdahale isteminin varlığından söz etmek mümkün değildir. Zaten müdahalenin asli müdahale niteliğinde olmadığı müdahil vekili tarafından da kabul edilmektedir, dosyada bulunan 18.2.2002 tarihli dilekçesinde feri müdahale istemini yenilemiş ve ayrıca açtıkları ferağa icbar davasının bu dava ile birleştirilerek dayandıkları asıl hak yönünden ferağa icbar davasında karar verilmesini talep etmiştir. Görüldüğü gibi müdahilin bu davada bağımsız hak talebi ile bir katılma istemi hiçbir zaman olmamıştır. Mahkeme de 23.10.2000 günlü celsede müdahale isteminin kabulüne demiş, katılma talebini asli katılma istemi olarak görmediğinden harç tamamlanması için de önel vermeyi gerekli görmemiştir. Kaldı ki sadece feri müdahalede hakimin talep hakkında bir karar vermesi gerekmekte olup, asli müdahale bağımsız bir dava olduğundan kabul ile ilgili bir ara kararına da gerek yoktur, bu yönü ile de katılma isteminin feri nitelikte olduğu çok açıktır.

Asli müdahale bilindiği gibi yasalarda bulunmamasına karşın uygulama ile kabul edilmiş bir müessesedir, yine bilindiği gibi asli katılım talebi katılmak isteyenin bağımsız hakka dayanarak açtığı, bir davadır ancak başka bir dava içinde talep edildiğinden sadece adı asli müdahale talebidir. Öyle ise böyle bir talebin bağımsız bir davada bulunması gereken tüm unsurları taşıması gerekir. Öncelikle katılması istenilen davada tarafların dayandıkları hak dışında bağımsız bir hakka dayanıldığından o davada davacı ve davalı olarak bulunan tarafların asli müdahale ile açılan davada hep birlikte zorunlu dava arkadaşı olarak davalı tarafında bulunmaları gerekir, olayımızda müdahilin verdiği dilekçeye baktığımızda böyle bir taraf teşkili söz konusu değildir. İkincisi açılan dava bağımsız bir dava olduğundan başvuru harcı ve peşin harcın yatırılması gerekir, katılanın niyeti zaten feri müdahale olduğundan böyle bir harcı yatırmamış ve bağımsız bir dava açmamıştır. Davanın açıldığı tarih harcın yatırıldığı tarih olduğundan ve böyle bir harç da yatırılmadığından asli katılma yolu ile açılmış bir davanın varlığından söz etmek yine mümkün değildir. Hatta katılma isteminde bulunan kişi Yüksek 8.Hukuk Dairesinin bozmasından sonra dahi harç yatırmadığı gibi bugüne kadar da yatırılmış ve usulüne uygun olarak katılım yolu ile açılmış bir dava bulunmamaktadır. Öte yandan katılım yolu ile dava açılabilmesi için diğer bir koşul derdest bir davanın yani mevcut ve görülmekte olan bir davanın bulunmasıdır, olayımızda ise davacı K. Gürdal`ın davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiş, davacı N. Gürdal`ın davasının kabulü ile davalı 1055 parselin 1/3 payının iptali ile davacı adına tesciline hükmedilmiş ve bu karar taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleşmiş bulunduğundan ortada mevcut ve görülmekte olan bir dava kalmamıştır. Bundan sonra bu davaya asli katılma talebi olsa ve harç dahi yatırılsa mevcut bir dava bulunmadığından mahkemece yapılacak bir işlem bulunmamaktadır. Yasal olarak kesinleşip bitmiş bir davanın devamı ve o davada verilen kesin hükmün ortadan kaldırılması da mümkün değildir; (Taraflar hükmü süresinde temyiz etmezler ve böylece hüküm kesinleşir ise müdahale talebi reddedilmiş olan üçüncü kişi de artık hükmü temyiz edemez. Çünkü hüküm müdahale talebinin haksız olarak reddedilmiş olması nedeni ile bozulsa bile bunun üzerine mahkemede yeniden yargılama yapılamayacaktır. Bu nedenle müdahale istemi reddedilmiş olan üçüncü kişinin bu halde hükmü temyiz etmekte <hükmün bozulmasında> hukuki yararı yoktur. Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü cilt: 4 2001 sayfa:3466)

Sonuç olarak bağımsız bir dava niteliğinde asli katılma istemi olmadığından, buna uygun dava dilekçesi verilmediğinden ve harç yatırılmadığından, ayrıca talep asli katılma olarak kabul edilse bile ortada katılanın katılabileceği bir davada bulunmadığından, gerek Yüksek 8. Hukuk Dairesinin bozma karar tarihi itibarı ile gerekse Yüksek Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı verdiği tarihte usulüne uygun olarak açılmış bir davadan söz etmek mümkün olmayıp, katılma istemi tüm bu açıklanan nedenler ile feri katılma istemi olarak kabul edilebileceğinden ve feri müdahil de ancak lehine katıldığı tarafla birlikte temyiz hakkı bulunup lehine katıldığı taraf da hükmü temyiz etmeyerek kesinleştirdiğinden temyize hakkı bulunmayan kişinin bu talebinin reddine karar verilmesi gerekir iken işin esasına girilerek yerel mahkeme kararının bozulması usul ve yasaya aykırı olduğundan Yüksek Kurulun bozma kararına katılamıyoruz.