T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/7-1662
Karar No: 2017/34
Karar Tarihi: 18.1.2017
6100/m.145
ÖZET : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Cevap dilekçesinde ibraname ve bir kısım belgeler yanında tanık beyanı dışında başkaca herhangi bir delil bildirmeyen, sonradan delil gösterilebilmesi için HMK`nın 145.maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyetini de ileri sürmeyen davalının ön inceleme aşamasından sonra yapılan üçüncü duruşmada yemin deliline dayanması mümkün değildir. Yerel mahkemenin cevap dilekçesinde delil bildirmeyen ve delilden bahsetmeyen, cevap dilekçesinde sadece tanık ismi ve adresi vermekle yetinen ve bu şekilde delil olarak yalnızca tanık beyanlarına dayanan davalının, yargılamanın son aşamasında yeni bir delile dayanamayacağı gibi daha önce dayanmadığı yemin delilini gündeme getiremeyeceği gerekçesiyle verdiği davanın kısmen kabulüne dair direnme kararı yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 9. İş Mahkemesince davanın fark kıdem tazminatı yönünden kısmen kabulüne, yıllık izin alacağı yönünden kabulüne, fazla çalışma ücreti ile genel tatil alacağı yönünden ise reddine dair verilen 06.02.2013 gün ve 2012/238 E., 2013/44 K. sayılı kararın incelenmesi davalı şirket vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 30.10.2013 gün ve 2013/11906 E., 2013/17732 K. sayılı kararı ile;
( ... 1- )Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2- )Davacı, 01.12.1995-01.03.2012 tarihleri arasında davalıya ait iş yerinde kaporta teknisyeni olarak çalıştığını, iş akdinin emeklilik sebebiyle sona erdirildiğini, yıllık ücretli izinlerinin kullandırılmadığını, tüm resmi tatillerde çalışan davacıya genel tatil ve fazla mesai ücretlerinin de ödenmediğini iddia ederek kıdem tazminatı ile fazla çalışma, yıllık izin, ulusal bayram genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının haftalık çalışmasının 45 saati aşmadığını, genel tatil günlerinde çalışmadığını ve yıllık ücretli izinlerinin tamamını kullandığını, işten kendi isteğiyle ayrıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacının yıllık izin ücretine hak kazanıp kazanmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 21.03.2007 tarih ve 2007/8-161 E., 2007/155 K. sayılı kararı ile de belirtildiği üzere adil yargılanma ve dinlenilme hakkının bir gereği olarak hakim, taraflara duruşmalarda hazır bulunmak, iddia ve savunmalarını bildirmek için imkan vermeli, tarafları usulüne uygun bir biçimde duruşmaya davet etmelidir. Fakat tarafların kendilerine tanınan bu imkana rağmen, duruşmaya gelmek zorunluluğu yoktur. Hukuk davalarında duruşmaya gelmemenin müeyyidesi, dava dosyasının işlemden kaldırılması veya yargılamanın gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilmesidir.
Dava ile ilgili olan kişilerin davaya dair bir işlemi öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin muhataba bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın çıkarıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal dinlenme ve savunma hakkı kısıtlanmış olur.
Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf da yemin teklif edebilir. Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır ( 6100 Sayılı Kanun Md. 227-228 ).
Somut olayda mahkemece, davalı adına dava dilekçesi ekli duruşma gün ve saatini bildirir davetiye çıkarıldığı, davetiyenin davalıya 25.04.2012 tarihinde tebliğ edildiği, tensip zaptında "Davalı tarafa dava dilekçesi ve ekleri ile ön inceleme ve tahkikat gününün, dava ile ilgili tanıkları dahil tüm delillerini, delillerin ispat edileceği hususları ve tanıkların dinleneceği konuları 2 hafta içinde sunmaları, tanıkları için 30,00 TL ücret, 7,00 TL tebligat gideri, cevap dilekçesinin tebliği için 7,00 TL olmak üzere avansı mahkeme veznesine depo etmeleri için kesin süre verilerek meşruhatlı davetiye ile tebliğine" karar verildiği, ancak kesin süre ile ilgili ara kararı içeren tensip zaptının davalıya tebliğ edilmediği görülmüştür. Davalı vekilince yıllık izin ücreti talebi ile ilgili olarak 06.02.2013 tarihli duruşmada davacının yıllık izin kullanıp kullanmadığına dair yemin teklifinde bulunulmuş olmasına ve davalıya tüm delillerini bildirmesi için usulüne uygun olarak verilmiş kesin süre bulunmamasına karşın Mahkemece yemin teklifinin gereği yerine getirilmeksizin yıllık izin ücreti alacağının hüküm altına alınması hatalıdır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması ve usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili davacı işçinin emeklilik sebebiyle iş sözleşmesini sonlandırdığını, kıdem tazminatının eksik ödendiğini, yıllık izin ücretinin ise ödenmediğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla fark kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma ve genel tatil alacaklarının davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili davacının işten kendi istemi ile ayrıldığını ve tüm işçilik alacakları yönünden işvereni ibra ettiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen hüküm, davalı vekilinin temyizi üzerine yukarda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından cevap dilekçesinde yemin deliline dayanmayan davalıya, tanıkları dahil tüm delillerini sunması için kesin süre ihtaratı içeren tensip zaptının tebliğ edilmemesi sebebiyle delillerini sunması için uygun süre verilip verilmediği, burada varılacak sonuca göre davalının yemin teklif etme hakkının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlenmelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Anayasanın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ( AİHS )`nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı üzerinde durulması gerekmektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından birisi yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir.
Bu bağlamDa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( AİHM ), devletlerin yasal sistemlerini mahkemelerin 6. maddede yer alan şartlara, makul bir sürede yargılama dahil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir. ( AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf ).
Bir davaya taraf olan herkesin diğer taraf karşısında kendisini önemli bir dezavantajlı konumda bırakmayacak şartlarda, iddialarını mahkemeye sunabilmesi için makul bir fırsata sahip olabilmelidir ( AİHM, De Haes ve Gijsels-Belçika, 24 Şubat 1997 ).
Tarafların gösterilen tüm delillerden haberdar olması ve görüş bildirebilmesi de adil yargılanma hakkı kapsamında gözetilmesi gereken ilke olarak belirtilmiştir ( AİHM, Borgers-Belçika, 30 Ekim 1991 ).
Anayasanın 141. maddesinde de “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir.
Açıklanan bu ilkelere paralel olarak 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nda ( HMK ) yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir.
Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olma ve zamanında gösterilen delillere karşı delil veya görüş bildirebilme imkanı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.
Bu aşamada HMK`nın delillerin ibrazıyla ilgili hükümlerini değerlendirmek gereklidir.
ÖNcelikle iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Bu kapsamda basit yargılama usulüne dair olup yazılı yargılama usulünden farklılık arzeden hususlar 6100 Sayılı HMK`nın 316 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bunun dışında basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hallerde ise yazılı yargılama usulüne dair hükümler uygulanacaktır.
6100 Sayılı HMK`nın basit yargılama usulü uygulanan davalarda “Delillerin ikamesi” başlıklı 318. maddesinde, tarafların dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları belirtilmiştir.
Basit yargılama usulünde iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı ise cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayacaktır.
Yine basit yargılama usulünde tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri vermeleri söz konusu değildir.
Basit yargılama usulünde ön inceleme ve tahkikat aşaması 6100 Sayılı HMK`nın 320. maddesinde düzenlenmiş olup mahkemenin ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinleyeceği, daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit edeceği, uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hakimin, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik edeceği, tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları taktirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılarak bu tutanağın hazır bulunanlarca imzalanarak tahkikat aşamasına geçileceği belirtilmiştir.
6100 Sayılı HMK`nın 322. maddesi uyarınca yazılı yargılama usulüne dair hükümlerin basit yargılama usulünde de uygulanacağı belirtildiğinden yazılı yargılama usulünde delillerin gösterilmesi ve mahkemeye sunulmasına dair hükümlerin de irdelenmesi gerekmektedir.
6100 Sayılı HMK`nın “Dava Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 119/1-e-f maddesine göre; davacı, dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini açıkça göstermek zorundadır.”
Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 Sayılı HMK`da bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Davacının genel ifadelerle delillerini belirtmesi yeterli sayılmayıp hangi delillere dayandığı dilekçeden anlaşılmalıdır. Delillerin bildirilmesine dair bu düzenleme somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. ( Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 3. Bası, Ankara 2015, s. 277 ).
6100 Sayılı HMK`nın “Belgelerin Birlikte Verilmesi” başlıklı 121/1. maddesine göre; dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Ayrıca, aynı Kanunun “Cevap Dilekçesinin İçeriği” başlıklı 129/1-d-e maddelerine göre, cevap dilekçesinde; davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri ile savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin bildirilmesi gerekir. Bu husus davalının savunmasını somutlaştırma yükünün de bir gereğidir. Davalı da davacı gibi yazılı delillerini cevap dilekçesine ekleyerek mahkemeye vermeli ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamalarda bulunmalıdır. ( Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 306 ).
Dava dilekçesinin davalıya tebliğinde, davalının iki hafta içinde davaya cevap verebileceğinin ihtarının gerektiği HMK`nın 122. maddesinde düzenlendikten sonra aynı süreye “cevap dilekçesini verme süresi” başlıklı 127. maddesinde tekrar yer verilmiş ve “Cevap dilekçesini verme süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır…” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6100 Sayılı HMK`nın “Süresinde Cevap Dilekçesi Verilmemesinin Sonucu” başlıklı 128/1. maddesine göre; “süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalı, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılır.” Davayı inkar etmiş sayılan davalı, daha sonra ikici cevap dilekçesi veremez. Zira ikinci cevap dilekçesi cevaba cevap dilekçesine karşı verilir. Cevap dilekçesi vermemiş olan davalının sadece inkar ile yetinmiş olduğu varsayılır ve ön inceleme ile tahkikat aşamasında sadece inkar çerçevesinde savunma yapabilir ve bu yönde ispat faaliyetinde bulunarak delil gösterebilir ( Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M.s. 294-295 ). Süresinde cevap vermediği için davayı inkar etmiş sayılan davalı, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıaların doğru olmadığını ( inkarı ) ispat için karşı delil gösterebilir. Davalı, davayı inkarının karşı delilini göstermek bahanesi ile yeni vakıalar ( mesela zamanaşımı veya borcu ödediğini ) ileri sürerse, bununla savunmasını genişletmiş olur; bu ise kural olarak yasaktır. Bu halde mahkeme, davacının iddiasının doğru olmadığını ispat için davalının göstereceği delilleri inceleyip, davacının delilleri ile birlikte değerlendirerek varacağı sonuca göre hüküm vermelidir. ( Kuru B.\ Arslan R.\Yılmaz E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2014, 25. Bası, s.317 ).
Yine 6100 Sayılı HMK`nın “Ön İncelemenin Kapsamı” başlıklı 137/1. maddesine göre; dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.
6100 Sayılı HMK`nın “Ön İnceleme Duruşması” başlıklı 140/5. maddesine göre; ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Aynı Kanunun 119 ve 121. maddelerinde delillerin gösterilmesinden bahsedilmesine rağmen, 137 ve 140. maddelerinde delillerin sunulmasından ve toplanmasından bahsedilmektedir. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır.
6100 Sayılı HMK`nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları yönünde olanak sağlanmıştır. Taraflar bu imkanı da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.
Özetle; 6100 Sayılı HMK`nın 119/1-f maddesine göre dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, 129/1-e maddesine göre de cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin ayrı ayrı belirtilmesi gerekir. 6100 Sayılı HMK`nın 137. ve 140. maddelerinde ise; 119 ve 129. maddelerdeki düzenlemenin aksine, delillerin belirtilmesinden değil, tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapmasından bahsedilmiştir. Buna göre; delillerin dava ve cevap dilekçelerinde belirtilmesi, dilekçelerde belirtilen delillerin en geç ön inceleme duruşmasında mahkemeye sunulması, başka bir yerden getirtilecek olması halinde delillerin toplanması için gerekli işlemlerin yapılması gerekir. Yani dava ve cevap dilekçelerinin verilmesinden sonra tarafların iddia ve savunmalarını kanıtlayıcı delil bildirmeleri mümkün değildir.
Dilekçelerin teatisi aşamaları bu şekilde net sürelere bağlı olarak düzenlendikten sonra yasa koyucu, delil bildirmenin “süreye” bağlı olduğunu tekrar vurgulayan 145. maddeye yer vermiştir. 6100 Sayılı HMK`nın “Sonradan Delil Gösterilmesi” başlıklı 145/1. maddesine göre; taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.
6100 Sayılı HMK`nın 145. maddesinin birinci cümlesinde de tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyecekleri açıkça belirtilmiştir. 145. maddenin ikinci cümlesinde; birinci cümledeki tarafların Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine dair olarak getirilen istisnanın dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil belirtmeyen, ön inceleme aşamasında da delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafların tahkikat aşamasında delil bildirme haklarının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir. 145. maddenin gerekçesinde, “uygulamada, davaların uzamasının temel sebeplerinden birinin de gereksiz yere yeni delil sunulması ve bu konuda taraflara verilen sürelere uyulmaması olduğunun bilindiği, maddenin ilk fıkrasıyla, Kanunda belirtilen sürelerden sonra, davada yeni delil sunulmasının yasak olduğunun kural olarak benimsendiği, fakat iki istisnanın kabul edildiği, bunun için; yeni delil sunulması talebinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması veya delilin süresinde sunulmamasının ilgili tarafın kusuru dışında bir sebebe dayanması halinde, hâkimin gerekçesini de belirtmek şartıyla, yeni delil sunulmasına izin verebileceği, bu şekilde delil sunma kuralına istisna getirilmesinin hukuki dinlenme hakkının tabii bir sonucu olduğu” belirtilmiştir.
Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi halde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar. Bu sebeple 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması halinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza, tarafların 145. madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir ( Pekcanıtez, H.\ Atalay O.\ Özekes M., s. 332-333 ).
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; 6100 Sayılı HMK`nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi ( dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap ) aşamasına hasredilmiştir. Buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.
Somut olayda; davalı asil 03.05.2012 tarihli cevap dilekçesi sunmuş, dilekçe içeriğinde ek olduğunu belirttiği belgeler yanında sadece tanık deliline dayanmış yemin dahil olmak üzere başkaca delil bildirmemiştir. Mahkemece 03.04.2012 tarihli tensip zaptının “b” bendinde davalı tarafa dava dilekçesi ve ekleri ile ön inceleme ve tahkikat gününün, dava ile ilgili tanıkları dahil tüm delillerini, delillerin ispat edileceği hususları ve tanıkların dinleneceği konuları 2 hafta içinde sunmaları, tanıkları için 30,00-TL ücret, 7,00-TL tebligat gideri, cevap dilekçesinin tebliği için 7,00-TL olmak üzere avansı mahkeme veznesine depo etmeleri için kesin süre verilerek meşruhatlı davetiye ile tebliğine” karar verilmiş, tensip zaptı davacı vekiline tebliğ edilmiş iken davalı asile çıkarılan tebligatta tensip zaptının bulunduğu belirtilmeksizin “dava dilekçesi 03.04.2012” şeklinde açıklama yer aldığı görülmüştür. Tebligatta belirtilen ön inceleme duruşma günü olan 21.05.2012 tarihli duruşmaya ve takip eden tüm duruşmalara davalı şirket vekili katılmıştır. Davalı şirket vekili ön inceleme duruşmasında cevap dilekçesi içeriği ile ilgili beyanda bulunduktan sonra mahkemece tarafların uzlaşamadıkları hususlar tespit edilmiş ve neticede tarafların tanıkların dinlenmesini talep ettikleri görülmüştür.
Mahkemece takip eden duruşmalarda taraf tanıkları dinlenmiş, gösterilen diğer deliller toplanmış ve bilirkişi raporu alınmıştır.
Davacı tarafından bilirkişi raporundan sonra talep konusu alacak tutarları ıslah edilmek suretiyle artırılmıştır.
Davalı şirket vekili 06.02.2013 tarihli duruşmada, yıllık ücretli izinlerinin kullandırıldığı noktasında davacıya yemin teklif ettiklerini bildirmiş olup, davacı vekili ise davalının yemin deliline dayanmadığını, bu sebeple bu aşamadan sonra yemin deliline dayanmasını kabul etmediklerini beyan etmiştir. Mahkemece yemin hususunda herhangi bir işlem yapılmaksızın aynı celsede karar verilmiştir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında, cevap dilekçesinde ibraname ve bir kısım belgeler yanında tanık beyanı dışında başkaca herhangi bir delil bildirmeyen, sonradan delil gösterilebilmesi için HMK`nın 145.maddesinde belirtilen istisnai hallerin mevcudiyetini de ileri sürmeyen davalının ön inceleme aşamasından sonra yapılan üçüncü duruşmada yemin deliline dayanması mümkün değildir.
Hukuk enel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce 6100 Sayılı HMK`nın 145/1-2. cümlesi uyarınca süresinde gösterilmeyen delilin ileri sürülmesinin yargılamayı geciktirme amacı taşımaması halinde yeni delil gösterilebileceği, somut olayda davalının yargılamayı geciktirmek amacıyla hareket ettiği ileri sürülmediği gibi savunmasını diğer delillerle kanıtlayamayan davalının kesin delil olan yemin delilini göstermesinin yargılamayı geciktirme amacı taşımadığı belirtilmişse de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, yerel mahkemenin cevap dilekçesinde delil bildirmeyen ve delilden bahsetmeyen, cevap dilekçesinde sadece tanık ismi ve adresi vermekle yetinen ve bu şekilde delil olarak yalnızca tanık beyanlarına dayanan davalının, yargılamanın son aşamasında yeni bir delile dayanamayacağı gibi daha önce dayanmadığı yemin delilini gündeme getiremeyeceği gerekçesiyle verdiği davanın kısmen kabulüne dair direnme kararı yerindedir.
Açıklanan sebeplerle direnme kararı yerinde olup onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, yukarda açıklanan sebeplerle direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı ( 1319,29-TL ) harcın temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.01.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Direnme yoluyla HGK önüne gelen uyuşmazlık cevap dilekçesinde dayanılmayan yemin deliline daha sonra dayanılıp dayanılamayacağı noktasında toplanmaktadır. HMK 145/1-1 cemlesine göre taraflar Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösterilemez. Ancak aynı maddenin 2. cümlesinde bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülmemiş ilgili tarafın hususundan kaynaklanmayacağı, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir şeklindedir. Bu ifadeden anlaşılacağı gibi süresinde gösterilmeyen delilin ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımaması halinde yeni delil gösterilebilir. Somut olayda davalının bu amaçla davrandığı ileri sürülmediği gibi bu yolda bir delil ve yemin de yoktur. Savunmasını diğer delillerle kanıtlayamayan davalının kesin delil olan yemin delilini göstermesi davanın aydınlatılması yükümlülüğü kapsamında mümkün olması sebebiyle direnme kararının bozulması kanaatinde olduğumdan Sayın çoğunluğun kararının onanması doğrultusundaki görüşüne katılmıyorum.
Baytok Hukuk Bürosu olarak web sitemizi geliştirmek, kullanışlı, etkili ve güvenli hale getirmek amacıyla çerezler (cookie) kullanıyoruz. Sitemizde gezinmeye devam etmeniz halinde cihazınızdaki çerezlere erişebileceğimizi de kabul ediyorsunuz. Ayrıntılı bilgiye ve çerezleri engelleme yöntemlerine Çerez Politikası’dan ulaşabilirsiniz.
Kabul et ve Kapat