(4721 S. K. m. 166) (6100 S. K. m. 127, 141)
Dava: Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Eskişehir 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.09.2013 gün ve 2012/195 E., 2013/642 K. sayılı kararının davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.04.2014 gün ve 2013/24455 E., 2014/8519 K. sayılı kararı ile:
Karar: "
Toplanan delillerden davacı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine ve kızına hakaret ettiği, davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığı ise kanıtlanmamıştır.
Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. (TMK.md.166/2)
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır
" gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalının bilgisayarda sabahlara kadar okey oynayarak geç yattığını, davacıyı aç olarak işe gönderdiğini, davalının başına buyruk hareket ederek tehdide varan sözler söylediğini, kendisinden gizli bir telefon hattı aldığını, başkalarının yanında hakaret ettiğini, ev ekonomisine zarar verdiğini, davacı ve ailesi hakkında sık sık iftirada bulunduğunu, müşterek çocuğu olumsuz etkileyerek çocuğun davacıya cephe almasına sebep olduğunu ileri sürerek boşanma kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin annesinin hasta olması sebebiyle onunla ilgilenmesinin sorun edildiğini, davacının müvekkiline ve müşterek çocuğa hakaret ettiğini, psikolojik ve ekonomik şiddet uyguladığını, aşırı kıskanç olduğunu, davacının kız kardeşine kredi çekerek ona kefil olduğunu, evle ve çocuklarla ilgilenmediğini, davadan dört ay önce evi terk ettiğini belirterek tam kusurlu davacının davasının reddine karar verilmesini, lehine maddi ve manevi tazminat ile nafakaya hükmedilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece davacının kefil olduğu krediden dolayı davacıyı sürekli sorgulayan ve aracıların barıştırma teklifini geri çeviren davalının kusurlu olduğu, davacının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle tarafların TMK 166/1 maddesi gereğince boşanmalarına, davalı tarafın maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası taleplerinin ise reddine karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine karar yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda davacının dava açmakta haklı olup olmadığı burada varılacak sonuca göre davacının boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme, bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanmak veya bozmadan esinlenmek suretiyle gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda, mahkemece davacının kefil olduğu krediden dolayı davacıyı sürekli sorgulayan ve aracıların barıştırma teklifini geri çeviren davalının kusurlu olduğu, davacının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına dair verilen karar Özel Dairece, evlilik birliğinin sarsıldığı ancak bu sonuca ulaşılmasının davacının tutum ve davranışlarından kaynaklandığı, davalıya atfı mümkün bir kusur bulunmadığı, isteğin reddi gerektiği gerekçeleriyle bozulmuş olup, mahkemece bozma sonrası önceki gerekçelere ek olarak davalının süresi içinde (HMK m 127) cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan vakıaları açıklamadığı, cevap süresi geçtikten sonra davalının savunmasının genişletilmesi yönündeki iddialarına davacının açık muvafakatinin bulunmadığı (HMK m.141) bu nedenle davalının savunmasında belirtilen hususlara itibar edilmesinin usul hukuku açısından da yasal dayanağı olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Şu hale göre, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni bir gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine Gönderilmesine, 22.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.